boşanmada eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi

BOŞANMADA EŞLER ARASINDAKİ MAL REJİMİNİN TASFİYESİ

Mal paylaşımına ilişkin davalar boşanmanın fer'i unsurunu oluşturur. Yani bu tip davalar boşanma davalarına bağlı olarak açılabilir ve mal rejiminin tasfiyesi için boşanma davasının sonuçlanarak kesinleşmesi gerekmektedir. Bu şu anlama gelmez; “Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalar ancak boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılabilir.”anlamına gelmemektedir, aksine mal ayrılığı davaları boşanma davaları ile eş zamanlı veya boşanma davası devam ederken açılabilir hatta uygulamada genellikle süreç bu şekilde işlemektedir fakat mal ayrılığına ilişkin davaların boşanmanın kesinleşmesinden sonra bakılabileceğini düşünürsek uygulamada bu davalar bekletici mesele yapılır; yani boşanma davasının sonuçlanması ve kesinleşmesi beklenerek ardından mal ayrılığı davalarının esasına geçilmektedir.

MAL REJİMİ NEDİR?

Peki mal rejimi nedir? Neden mal rejimi terimini kullanıyoruz ve mal rejimi hangi unsurları kapsamaktadır?

Öncelikle 21.yüzyılın bir getirisi olarak maalesef çoğu evlilik uzun ömürlü olmuyor ve çiftler bir kısım sorunların ardından çareyi boşanmakta buluyor. Boşanma ile sonuçlanan evlilikler arttıkça mal rejimi teriminin anlamı da günden güne artmaktadır. Kısaca mal rejimi, eşlerin evlilik öncesi ve sonrası edindikleri mallar üzerindeki hak ve yükümlülükleri ile evlilik sona ererken uygulanan norm ve kuralların bütünüdür. Türk hukukunda iki tür mal rejimi bulunur; bunlar Yasal Mal Rejimi sistemi ve Sözleşmesel Mal Rejimi sistemidir. Öncelikle yasal mal rejimi sistemini açıklayalım; bu sistem eşler arasında sözleşmeye dayalı, seçilmiş başka bir mal rejimi sistemi yoksa kabul edilmiş sistem sayılır, yani günümüzde çoğu çift TMK 202. Maddesi gereğince evliliklerinde yasal mal rejimine tabidir. Sözleşmesel Mal Rejimi ise eşlerin yasal mal rejimine tabi olmak istemeyip kanunla belirlenen başka bir mal rejimini seçmek üzere aralarında yapılan bir sözleşmenin uygulamada isim bulmuş halidir.

Eski Medeni Kanuna göre belirlenen yasal mal rejimi “Mal Ayrılığı” rejimi idi fakat 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ile yasal mal rejimi “Edinilmiş Mallara Katılma” olarak değiştirilmiştir ve 2002 yılından önce yapılan evlilikler için eğer eşler kanunun yürürlük tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde herhangi bir mal rejimini açıkça belirlemedilerse yeni Türk Medeni Kanunu kapsamında edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş kabul edilirler.

EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ NE DEMEKTİR?

Diğer mal rejimlerine göre daha karışık ve tasfiyesi zor olsa da edinilmiş mallara katılma rejimi adil bir rejimdir; şöyle ki bu rejimde eşlerin bir kendine ait malları bir de ortak malları bulunur. Eşlerin kendine ait olan malları 2 kategori altında toplanabilir; bunlar “kişisel mallar” ve “evlilik öncesi edinilmiş mallar” Bunu kategorilerin hangi malları kapsadığı kanunlarla belirlenmiş olmakla birlikte şuanda yazımızın konusunu oluşturmamaktadır. Bunun haricinde eşlerin evlilik birliği içerisinde edinmiş olduğu mallar ise eşlerin ortak malları kabul edilir ve bu malların boşanmanın sonuçlanması ile kesinleşmesinin ardından adil bir biçimde eşler arasında paylaştırılması gerekmektedir. İşte aslına bakarsanız, eşler arasında görülen mal rejiminin tasfiyesi davalarının konusu da tam olarak budur.

MAL REJİMİ NASIL SONA ERER?

Eşler arasındaki mal rejimini sona erdiren temel sebep boşanma olsa bunun haricinde de mal rejimini sona erdiren sebepler bulunmaktadır. Bu sebepler Türk Medeni Kanunu'nda belirlenmiş olmakla birlikte kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Öncelikle eşlerden birinin ölümü halinde evlilik de son bulacağından mal rejimi kendiliğinden sona erer. Eşler yasal mal rejimine tabi olmak istemez ve sözleşmesel mal rejimlerinden birini seçmeye karar verirlerse mal rejimini değiştirdikleri anda mevcut mal rejimi sona erer. Eğer evlilik boşanmayla veya nisbi butlan sebepleri ile iptal edilerek sona ererse mal rejimi de evliliğin sona ermesinin sonuçlarına bağlı olarak sona erer. Eğer mevcut mal rejimi mahkeme kararı ile “mal ayrılığı” rejimine dönüştürülmüşse mevcut mal rejimi kararla birlikte sona erer. Bahsettiğimiz bu son durumla yalnızca kanunda sayılan hallerde karşılaşılabilmekte olup bu haller yazımızın konusunu oluşturmamaktadır. Yine de bir örnek verece olursak; eşlerden birinin iflası halinde hakim mal ayrılığı rejimine dönüştürme kararı verebilir.

Yukarıda belirtilen sebeplerden herhangi birinin gerçekleşmesi halinde artık eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesine geçilir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde istenebilecek unsurlar şunlardır:

İlk olarak “Değer Artış Payı”ndan söz etmekte fayda bulunmakdır. Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın kendi mal varlığından katkıda bulunmuş ise tasfiye sırsında bu malda ortaya çıkan değer artışından katkısı oranında alacak hakkına sahip olur. Bu alacak malın tasfiyesi sırasındaki değerine göre hesaplanır. (Eğer değer kaybı söz konusu olsaydı olay tarihi esas alınırdı) Son olarak belirtmemiz gerekir ki değer atışı yaşanılan malın mal rejiminin tasfiyesinden önce elden çıkarılması halinde hakim malın değeri için hakkaniyete uygun bir değer belirlenir ve malı elden çıkaran eş bu değeri diğer eşe ödemekle yükümlüdür. Şimdi gelelim mal rejiminin tasfiyesine:

Öncelikle eşler kişisel mallarını diğer eşten her zaman talep edebilirler, hatta çokça bilinenin aksine bu talebinin mal rejiminin tasfiyesi ile birlikte öne sürülmesi gerekmez, bu talep kişisel mallara sahip eş tarafından her zaman öne sürülebilir ve bu talep ne artık değer alacağı sayılır ne de katılma alacağı. Bunun haricinde mal rejiminin tasfiyesinde istenebilecek/öne sürülebilecek ilk husus “Katılma Payı Alacağı”dır. Katılma alacağı tamamen edinilmiş mallara özgüdür yani diğer mal rejimlerinde bulunmayan bir alacak kalemidir. Bu payda diğer bazı alacak kalemlerinin aksine eşlerden birinin diğerinin malları için herhangi bir harcama yapmış olması veya mala katkı sağlanması aranmaz. Bu alacak kalemi diğer eşe kanunun sağladığı bir hak olup yalnızca edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olmak katılma payı alacağı talep edebilmek için yeterlidir. Şimdi eski Medeni Kanun zamanından bir örnek verelim, eski Medeni Kanun zamanında eşlerden birisi çalışmıyorsa, örneğin kadın çalışmıyorsa, çalışan ve evlilik birliği içinde edinilen malları satın alan eşin aksine çalışmayan kadının bu mallara bir katkısı olmadığından herhangi bir payı da olamıyordu, fakat yeni Medeni Kanun ile daha adil olan edinilmiş mallara katılma rejimine geçilerek bu sorun çözülmüş oldu.

Tüm anlattığımız hususlar ışığında toplumun büyük bir kesimi tarafından yanlış anlaşılan bir durumu düzeltmekte fayda vardır; bu durum katılma payı ve edinilmiş mallara katılma rejimi denildiğinde eşlerin sanki evlilik birliği içinde edinilen malların yarı yarıya bölünmesi gerektiğine ilişkin inanışıdır. Aksine katılma payı eşlerin mallar üzerinde yarı yarıya malik oldukları anlamına gelmez, zira mal rejiminden kaynaklanan davalar ayni alacağa ilişkin dava niteliği taşımamaktadır. Katılma payı alacağı tasfiye sırasında belirli usullerle belirlenir, bunları şu şekilde sınıflandırabiliriz;

Tasfiyeye başlanırken öncelikle tarafların elinde bulunan mallar kategorilerine göre sınıflandırılır. Sonrasında taraflar diğer tarafın kişisel mallarını sahibine geri verir ve böylece kişisel mallara ilişkin tasfiye sorunu ortadan kalkmış olur ve sıra gelir geriye kalan edinilmiş mallar üzerine varsa/gerekiyorsa ekleme ve denkleştirme yapmaya. Nedir bu ekleme veya denkleştirme hususu? Öncelikle bu hususları anlayabilmek için kanunun ilgili hükmüne bakmamız gerekmektedir:

TMK 229:

“Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,

Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirlerdir.”

Bu maddede edinilmiş mallara üzerine eklenecek değerleri görüyoruz.

TMK 230:

“Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir.'”

Yani eğer edinilmiş mallar bir eşin kişisel borçlarını ödemekte kullanıldıysa ya da bir eşin kişisel malları edinilmiş mallara ilişkin borçları ödemekte kullanıldıysa bu miktarlar denkleştirme yapılarak edinilmiş mallara eklenir. Bu madde sayesinde de denkleştirmenin esasını görmüş olduk.

Gelelim tasfiyenin tamamlanmasına, başta saydığımız tüm süreçlerin ardından gerekmesi halinde değer eklemeleri ve denkleştirme de yapıldıysa artık edinilmiş mallara ilişkin “Aktif Değer” elde edilmiş demektir. Bu aktif değerden malın borçları çıkarılır, karşı tarafın değer artış payı çıkarılır işte bu borçların ve artış payının çıkarılması sonucunda da başka bir alacak kalemi olan “ARTIK DEĞER” ortaya çıkar. Artık değerin ikiye bölünmesi ile de tarafların katılma payı alacakları belirlenmiş olur. Bunlar haricinde alacakların takası ve paylı mülkiyetin tasfiyesi başlıklı iki ayrı tasfiye yöntemi de mal rejiminin tasfiyesinde kabul edilmiş olup gerek uygulamada çok rastlanmadığından gerek de yazımızın konusunu oluşturmadığından bu hususlara yazımızda değinilmemiştir. Yukarıda anlattığımız hususlar ışığında eşler arasında mal rejiminin tasfiyesini genel hatları ile incelemeye çalıştık. Yine de boşanmada eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı sorunun çözümü teknik ve hukuki bir konu olduğundan alanında uzman bir meslektaşımızdan yardım almanızı tavsiye etmekteyiz. Yazımızda belirtmiş olduğumuz hususların faydalı olmuş olması dileğiyle.

Stj.Av.Ekin Özmen